SAHİH-İ MÜSLİM

Bablar Konular Numaralar  

EMARET BAHSİ

<< 1887 >>

NUMARALI HADİS-İ ŞERİF:

 

121 - (1887) حدثنا يحيى بن يحيى وأبو بكر بن أبي شيبة. كلاهما عن أبي معاوية. ح وحدثنا إسحاق بن إبراهيم. أخبرنا جرير وعيسى بن يونس. جميعا عن الأعمش. ح وحدثنا محمد بن عبدالله بن نمير (واللفظ له). حدثنا أسباط وأبو معاوية. قالا: حدثنا الأعمش عن عبدالله بن مرة، عن مسروق. قال: سألنا عبدالله (هو ابن مسعود) عن هذه الآية: {ولا تحسبن الذين قتلوا في سبيل الله أمواتا بل أحياء عند ربهم يرزقون} [3 /آل عمران /169] قال: أما إنا سألنا عن ذلك. فقال (أرواحهم في جوف طير خضر. لها قناديل معلقة بالعرش. تسرح من الجنة حيث شاءت. ثم تأوي إلى تلك القناديل. فاطلع إليهم ربهم اطلاعة. فقال: هل تشتهون شيئا؟ قالوا: أي شيء نشتهي؟ ونحن نسرح من الجنة حيث شئنا. ففعل ذلك بهم ثلاث مرات. فلما رأوا أنهم لن يتركوا من أن يسألوا، قالوا: يا رب! نريد أن ترد أرواحنا في أجسادنا حتى نقتل في سبيلك مرة أخرى. فلما رأى أن ليس لهم حاجة تركوا).

 

{121}

Bize Yahya b. Yahya ile Ebû Bekir b. Ebî Şeybe ikisi birden Ebû Muâviye'den rivayet ettiler. H.

Bize İshâk b. İbrahim de rivayet etti. (Dediki): Bize Cerîr ile İsâ b. Yûnus hep birden A'meş'den naklen haber verdiler. H.

Bize Muhammed b. Abdillâh b. Numeyr dahî rivayet etti. Lâfız onundur. (Dediki): Bize Esbât ile Ebû Muâviye rivayet ettiler. (Dedilerki): Bize A'meş, Abdullah b. Mürra'dan, o da Mesrûk'dan naklen rivayet etti. Şöyle demiş:

 

Abdullah'a —ki İbni Mes'ûd'dur— şu âyeti(n hükmünü) sorduk:

 

Allah yolunda öldürülenleri asla ölü sanma! Bilâkis onlar Rabbleri katında diri olup rızıklanmaktadırlar. [Al-i İmran, 169]

 

Abdullah şu cevabı verdi: Bakın buraya! Biz bunu (vakti ile Peygamber efendimize sorduk da :

 

«Onların ruhları yeşil bir takım kuşların karnındadır. Onların Arş'a asılı kandilleri vardır. Cennette istedikleri yerde dolaşır; sonra bu kandillere inerler. Rabbleri onlardan öyle bir haberdâr olur ki!.. Ve kendilerine: Bir şey arzu edermisiniz? diye sorar. (Onlar) :

 

— (Daha) ne isteyelim, işte cennette dilediğimiz yerde dolaşıyoruz! Derler. Bunu kendilerine üç defa tekrarlar. Sorulmaktan âzâde bırakılmayacaklarını görünce :

 

—Yâ  Rabb! Ruhlarımızı bedenlerimize iade buyurmanı dileriz! Tâ  ki senin yolunda bîr defa daha öldürülelim! Derler. Ve bir hacetleri olmadığını görünce bırakılırlar.»   buyurdular.

 

 

İzah:

Hadîs-i Şerif muhtelif lâfızlarla rivayet olunmuştur. Bâzı rivayetlerde «onların ruhları kuşların kursaklarındadır.» denilmiş; imâm Mâlik «El-Muvatta'» adlı eserinde «Mu'minin ruhu bir kuştur.» şeklinde rivayet etmiş; Katade'den nakledilen bir rviâyette «beyaz kuş suretindedir» denilmiştir. Kelâm ulemâsından bâzıları Kuştur veya «kuş suretindedir.» rivayetlerini daha doğru bulmuştur. Zâten ekserî rivayetler de bu şekildedir.

 

Kaadî İyâd diyor ki: «Bunu bâzıları baîd görmüş; bir takımları ise red ve inkâr etmemişlerdir. Zâten burada inkâr edilecek bir şey yoktur. İki şey arasında fark da yoktur. Belki «Kuştur» yahud Kuşun karnındadır. rivayeti mânâ itibarı ile daha sahihtir. Burada kıyas ve akılların hüküm salâhiyeti yoktur. Bunların hepsi caiz görülen şeylerdendir. Allah bu ruhu mü'minden yahut şehîdden çıktıktan sonra kandillere veya kuşların karınlarına yahud dilediği her hangi bir yere koymak isterse bu olur; koyar; baîd de görülmez; hele de ruhların cisim olduğu kabul edilirse!..

 

Demliyor ki: îkrâm veya azâb gören ruhlar, bedenin bîr cüz'üdur. Onda rûh kalır. Elem ve azabı yahut lezzet ve nimeti duyan odur. Yâ Rabbî beni dünyaya döndür diyecek de odur. Cennet ağaçları arasında dolaşacak dahî odur. O halde bu parçanın kuş şekline sokulması yahud kuş karnına konulması; Arş altında kandillere asılması ve sair Allah'ın dilediği şeyler imkânsız değildir.

 

Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf etmişlerdir. Birçok meânî ulemâsı ile bâtın ilmi ve kelâm uleması: Ruhun hakikati bilinmez; onu tavsif etmek de doğru değildir; o kulların bilmediği şeylerdendir; demişler: (De kî: Rûh Rabbimin işidir..,) [İsra 85] âyeti ile istidlal etmişlerdir.

 

Feylesoflar taşkınlık ederek ruh'un yokluğuna kail olmuşlardır. Doktorların ekseriyeti ruhun bedene dağılan latif bir buhar olduğunu söylerler Üstadlarımızdan birçoğu: rûh hayattır, demişlerdir. Diğerleri: Rûh latîf bir takım cisimler olup cismi sarmıştır. Cisim onunla yaşar; onun ayrıldığı an cismi öldürmek Allah Teâiâ'nın âdetidir;  demişlerdir...»

 

Kaadî îyad'ın sözü burada sona erdi.

 

Nevevî: «Bizim ulemâmıza göre rûh, bedene girmiş lâtif bir takım cisimlerdir; bu cisimler bedenden ayrıldı mı insan ölür.» diyor.

 

Ulemâ ruhla nefsin aynı mânâya gelip gelmediğinde de ihtilâf etmişlerdir. Bâzılarına göre ikisi bir mânâyadır. Bîr takımları nefis kandır demiş; bâzıları da nefsin hayât demek olduğunu söylemişlerdir.

 

Kaadî İyâd'ın beyanına göre tenasüh yani ruhların bir bedenden başka bir bedene geçebileceğine, güzel suretlere girerlerse nîmet ve ikram, çirkin suretlere girerlerse azâb göreceklerine kaail olan bazı mülhidîer, bu ve benzeri hadîslerle istidlal etmiş ve: «sevap, ikab bundan ibarettir.» demişlerse de bu kavil açık bir dalâlet ve şeriatın isbât ettiği haşır, neşir, cennet ve cehennem gibi hakikatleri inkârdır.

 

Allah Teâiâ'nın cennete girenlere :

 

«Bîr şey arzu eder misiniz?» diye sorması onlara yapılan ikram ve ihsanda mubâlega içindir. Yoksa kendilerine bir insanın hatırından bile geçmeyen nimetler ihsan etmiştir. Bundan sonra daha ziyadesini istemeye teşvik buyuracak fakat onlar bu verilenden daha fazlasını bulamayarak ruhlarını bedenlerine döndürmesini zîrâ Allah yolunda can vererek bundan lezzet almak istediklerini söyleyeceklerdir.